Yazan: Hayrettin Yıldırım
Larousse’da Karayılan hakkında şu bilgiler yer almaktadır:
“KARAYILAN, asıl adı Mehmet, Kurtuluş Savaşı kahramanlarından (Besni 1888 – Gaziantep 1920). Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Güney Anadolu’daki Kuvayı Milliye örgütünde görev aldı. Karabıyıklı’da düzenlediği baskın sırasında (20 Ocak 1920), Fransız işgal birliklerine önemli kayıplar verdirtti. Şamlı Kel Ahmet çetesinin ortadan kaldırılmasını sağladı. Antep’in Fransız işgalinden kurtarılmasında büyük katkısı oldu (1 Nisan 1920). Samsaktepe saldırısı sırasında şehit oldu. Adı halk türkülerine ve edebiyatımızda şiirlere (Nazım Hikmet’in “Kuvay-ı Milliye Destanı”nda bir bölüm) konu olmuştur.”
Molla Mehmet Karayılan, 1888 yılında, şu anda Maraş-Pazarcık’a bağlı Höcüklü köyü Kürt Elif (ya da Elifler) mezrasında kıl çadırda doğmuş olup, Besni nüfusuna kayıtlıdır. Malatya’dan Pazarcık ve İslahiye’ye kadar uzanan bölgede yaşayan Atmalı aşiretinin Kabalar oymağındandır. Hayvan sürüleri bulunan ve çevresine göre zengin sayılan bir köylü ailesine mensuptu. Babası 1904 yılında Ermeni eşkıyaları tarafından obasına yapılan baskın sırasında şehit düşmüştür.
Malatya Akçadağ ilçesi Söğütlü köyü imamından Kur’an dersleri almıştır. Köyde imamlık yapıp namaz kıldırdığı için ona ‘Molla’ denilmiştir. Babası Memo iyi dövüştüğü, bir köy kavgasında elindeki kılıçla köy halkının tamamını mağlup ettiğinden ona “Karayılan gibi kayıp gidiyor” demişler. Bu nedenle Karayılan lakabı ona babasından kalmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nda Rus cephesinde savaşmış, çeşitli yararlıklar göstermiş ve çavuşluğa terfi ettirilmiştir. Bu savaşta ayağından yaralanarak Malatya Hastanesi’nde tedavi edilen Karayılan, daha sonra köyüne dönmüştür. Hükümet kuvvetleriyle birlikte eşkıya Bozo’yu takip etmiş, öldürülmesinde rol almıştır. Bu olayı Hasan İzzettin Dinamo şu şekilde anlatmaktadır:
“Çevreye korku salan çetelerin en büyüğü, halkın “Bozo” dediği Bozan kardeşler çetesiydi. Yüz- Yüz elli kişi tutarındaydı. Bozan’la Abuzer, Mamo, Seydo adlı öbür üç kardeşi, Malatya’nın Balyan’lı aşiretindendi.
Bozan asker kaçağı olduğundan dağa çıkmak zorunda kalmış, kendisini kovalayan birkaç jandarma subayı ile birkaç jandarmanın da başını yediğinden çevreye ün salmış, birkaç ufak çete ile birleşerek daha da güçlenmişti.
Bozan Ağa, birçok köyleri basıyor, soyup soğana çeviriyor, bu arada cana da kıyıyor, kan da döküyordu.
Bozan Ağa birgün Lordin çiftliğini bastı. Paşa Yakup’un çiftlikte bulunmadığı bir sırada yapılan baskında Bozan Ağa, çiftliğin bütün paralarını ve değerli mallarını yağma etti. Yakup’un yakın akrabası olan Caney, Hanım, Eley adlı kadınları dağa kaldırdı.
Kabalar aşireti reisi Mehmed, Yakup’a karşı yapılan bu kötülükten çok üzülmüştü. Mehmed, çiftlik dolaylarında öfkeli ve sinirli bir adam olup çıkıvermişti. Can sıkıntısından ve kızgınlığından ağzına bir lokma yemek koymuyordu. Sandıktaki paraları çıkarıp silah ve cephane almaya karar verdi. Karısının boynundaki altınları da aldı. Birkaç gün içinde ev mavzerlerle ve cephaneyle doldu. Mehmet, kardeşi Şiro Mamo, eniştesi Kara Silo’yu yedeğine alarak aşiretinden birçok kişiyi silahlandırdı.
Karayılan’ın Bozan Ağa belasını ortadan kaldırmak üzere dağa çıktığını öğrenen Malatya ikinci inzibat kumandanı Ahmet Adil Bey, ona gizlice mektup gönderdi. Mektup şöyle diyordu:
‘Bozan Ağa’nın hükümetçe takibindeyiz. Sizin de Bozan Ağa’yı kovaladığınızı öğrendim. Senin bir eşkıya değil, yurtsever olduğunu biliyorum. Seninle Malatya’da görüşmek istiyorum.’
Bozan Ağa hükümetçe çok izlense de köylüler ölüm korkusu yüzünden ona yardımdan çekinmişlerdi. Ahmet Adil Bey Karayılan çetesinin hükümetin jandarmasından daha iyi iş göreceğini anlamış ve bundan yararlanmak üzere davranmıştı.
Karayılan’la kardeşi Mamo, geri döndüklerinden hem kendileri, hem de önemli adamları için yanlarından şöyle belgeler de getirmişlerdi:
– Bu vesikada adı ve lakabı yazılı kişilere hangi askeri birlik olursa olsun elinden geleni yapacaktır. Cephane, silah, yiyecek, kuvvet ve buna benzer yardımı esirgemeyecektir. Birliklerin başında bulunanlarla işbirliği yapılacaktır.
Karayılan, Mamato, Şiro Mamo, Kara Silo’nun kardeşi Hortoğlu böyle birer belge taşıyordu.
Paşa Yakup’un çiftliğinin yakılıp yıkılması ve buradan birkaç güzel gelinin dağa kaldırılması yalnız Karayılan’ı değil bütün Kabalar aşiretini kımıldatmıştı. Karayılan ve arkadaşları, ellerindeki belgeleri göstererek bölüğüyle Altıntaş’ta bulunan Ali Haydar Bey’le anlaştılar.
Ali Haydar Bey’in atlılarıyla Karayılan’ın çetesi, Bozan Ağa’yı Horoz köyünde kıstırmakta gecikmedilerse de saatlerce süren çatışmada Bozan Ağa’nın hepsi atıcı olan çetecileri baskıncılara tehlikeli anlar yaşatıp birkaç da atlı asker öldürerek (Ali Haydar Bey’in adamlarından) sık ormanlara çekildiler.
Eşkiyalarla Nuri Bey’in yaptığı çatışmada birkaç asker daha ölmüş, iki asker de tutsak edilip götürülmüştü. Atılan kurşunlardan biri esir askerlerden birinin eline geldi. Bozan Ağa ve çetesi oradan kaçmıştı. Karayılan eli parçalanan askeri alıp köye götürdü.
Eşkiyalara hiç soluk aldırmayarak sayılarını azaltmayı amaç tutuyorlardı. Yorulan, yaralanan, korkup çeteden ayrılanlar yüzünden çete ister istemez azalacak, küçülecek ve yok edilmesi kolaylaşacaktı.
Bozan Ağa’yla adamları bir köye girmek isteyince köylülerin açtığı sert bir ateşle başka köye gitmek zorunda kalmıştı. Baylanlı köyünde de Bozan Ağa çetesi silahla karşılanmıştı.
Orada Rıfat Bey’le çete arasında yapılan çatışmada Bozan Ağa ayağından yaralanmışsa da Bedir Bey, İnce Beyoğlu Derviş vurulup ölmüşlerdi.
Bozan Ağa ve adamları Ölbek dağına çıktılar. Karayılan ve adamları da Ölbek dağına çıkarak onları kuşattılar. Çevrilen eşkiyaların bir yanı açık kalmıştı o da suyla çevriliydi (oradan geçemek çok zor diye düşünüyorlardı). Gece karanlığını bastırınca uykusuzluktan ve yorgunluktan sabahı eden Karayılan’la adamları eşkiyaların tek açık yer olan su yanından gecenin karanlığından yararlanarak kaçtıklarını anladılar.
Karayılan, Köseli aşiretinden olan adamı kılavuz olarak alarak müfrezeye kattı ve ilerlediler. Bir kayanın dibinde pansuman bezleriyle Antep fıstığı kabukları gördüler. Karayılan dürbünle bakınca birkaç atın otladığını gördü. Bunların Bozan Ağa’nın atları olduğu meydandaydı. Karayılan dağa tırmanmaya başladı. Bir kayanın üzerinde bir eşkiyanın gözcü olarak dikildiğini gördüler. Miço oğlu Halil ateş etmek üzereydi ki Karayılan onu durdurdu.
– Dur ki onları tuzağa düşürek dedi.
Zamo’nun oğlu:
– Karayılan Ağa, dedi. Eşkiyalar bize doğru gelirler.
Karayılan:
– Arkadaşlar, kır katırı iyi gözleyin. Yanılmazsam kır katırın üzerinde Bozan bulunuyor. Mutlaka Bozan’ı öldürmeliyiz. Başsız kalan eşkiyalar birlik kuramazlar. Yeter artık bu kadar asker öldürdüğü, yeter bu kadar nizamı bozduğu!
Karayılan böyle söyleyerek askerlerini pusuya yatırdı. Karayılan ilk mermiyi atarak işaret verdi. Atılan kurşunlardan biriyle Karayılan’ın kardeşi Şiro Mamo ağır yaralandı.
Karayılan kardeşinin vurulduğunu işitince çileden çıktı.
– Beni koruyun!
Pusudan fırladı, kardeşini kaptığı gibi pusuya getirdi.
Eşkiyalar çatışma yerinden kaçtı. Çatışma yerinde hiçbir ölüye rastlamadılar. Demek ki, Bozan’la kardeşi Seydo’nun ölülerini kaçırmışlardı. Sellok köyünde dağın başında iki derince siper kazan eşkiyalar, Bozan’la kardeşi Seydo’nun ölülerini sipere yatmış gibi buraya uzatıp ellerine de tüfek vererek kaçmışlardı. Karayılan ölülerin başını kestirerek Pazarcık’a gönderdi.
Karayılan’la kardeşi Mamo’ya ve onlardan başka sekiz akrabalarına madalya ile yirmişer altın lira verdiler.”
(Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal İsyan: Milli Kurtuluş Savaşı’nın Gerçek Hikayesi, C. 5’ten aktaran http://www.dizifilm.com/forum/showpost.php?p=6338753&postcount=956. Sözkonusu çeteyle ilgili geniş bilgi için bkz. Ahmet Eyicil, “I. Dünya savaşı ve Kurtuluş Mücadelesi Sırasında Maraş’ta Ermeni Mezalimi”, Belleten, C. LXVII, Aralık 2003, S. 250, s. 911-947; www.ttk.org.tr/templates/resimler/File/…/bel250-911_947.pdf.)
Aşiretlerin bir kısmını yanına alan ve Ermeniler’ce desteklenen Bozo Çetesi 17 Ocak 1918’de Pazarcık’ın Cimikan dağında, 21 Ocak 1918’de Harmancık’ta ve Gani Dağı istikametinde Duman Tepe’de ve 22 Ocak 1918’de Pazarcık’ın Ufacıklı Köyü civarında askerlerle çatışmaya girdi ve birçok kişinin ölmesi ve yaralanmasına neden oldu. 29 Ocak 1918’deki saldırılarının ardından Bozo Çetesi ile Cimikanlı, Mucakanlı, Gani Dağı, Kara Kale, Ufacıklı ve Yapalak gibi yerlerde yapılan müsademeye girildi. Pazarcık’ta iki numaralı müfreze kumandanı Mülazim Naci Efendi, Bozo Çetesi ile 7 Şubat tarihindeki yaptığı silahlı çatışmada Bozo’nun kardeşi Abuzer’i kolundan ve bacağından yaraladı. 11 Şubat’taki çatışmada eşkıyadan iki kişi öldürüldü ve birisi yaralı olarak ele geçirildi. 14 Şubat Perşembe günü akşama kadar yalçın kayalıklar arasında Bozo Çetesi ile müsademe edildi. Çatışma sonucunda iki çavuş ve bir er şehit oldu, 20 asker yaralandı. Ermeniler’in de desteklediği bu çete savaş yıllarında İtilaf Devletleri ile onlara yataklık eden Ermenilerin faaliyetlerini kolaylaştırdı. Osmanlı askeri elbisesi giyerek halkı aldatan, demir yolunda gündüz işçi olarak çalışan ve gece eşkıyalık yapan Ermeniler’le irtibat kuran, Maraş, Pazarcık, İslahiye, Nurdağı ve Bahçe güzergahında etkili olan Bozo Çetesi 1918 yılı içinde ortadan kaldırıldı. Günümüzde hâlâ bu çetenin savunuculuğunu yapanlar bulunduğu görülmektedir: “Ve 90 yıl önce devletle el ele Ermeni kırımına katılan, Bozo Çetesi’nin takibatını yapan bu ‘etraf’’ın 1970’li yıllarda faşist ülkücülerin örgütlenme alanları olduğunu da ilave edelim. Örneğin; Atmiyan Aşireti’nin ünlü ‘Paşa’’ Yakup Hamdi (Bozdağ) Ağasının torunları bugün de bölgedeki faşist örgütlenmenin en önemli dayanakları arasında yer alıyor.”
(http://www.mesop.net/?app=izctrl&archiv=39&izseq=izartikel&artid=864)
Daha sonra, Fransızlar’ın Kilis’ten Antep’e girmek üzere oldukları haberi gelir. Bunun üzerine Karayılan savaş hazırlıklarına başlar. Atmalı aşiretinden 82 gönüllü akrabasını çete olarak toplar. 1600 baş hayvanını satarak hiç kimseden yardım ve destek almadan çetesini donatır. Annesi Ayşe, “Yavrum sen bu kadar malı mülkü satıp nereye gidiyorsun? Sen deli misin?” der. Karayılan, “Ana, Ana, sen doğuda Ruslar’ın, Ermeniler’in yaptıklarını görseydin, şimdi sen de durmaz giderdin” der.
Kardeşi Süro Mamo’yu Maraş’a gönderir, üç katır yükü silah satın aldırır. Kimseye bilgi vermeden çetesiyle birlikte geceleyin Karabıyıklı köyünde pusu kurar, Maraş’a giden Fransız kuvvetlerini perişan eder. 50 kadar Fransız askerini esir alır, esirlerini kendi köyüne götürerek her gün koyun eti ile besler. Daha sonra esirleri Pazarcık Kaymakamına teslim eder.
Adını Karabıyıklı cephesi ile Antep’e ve Türkiye’ye duyuran Karayılan’a Heyet-i Merkeziye tarafından görev verilmek üzere davetiye çıkarılır. Dülük köyüne gelen Karayılan, eşkıya Samlı Kel Ahmet’i bu köyde ağaca asar. Ankara’dan gelen Kılıç Ali Bey ile de bu köyde tanışır.
Daha sonra 82 kişilik çetesi ile birlikte Dülük köyüne gelerek şehri kuşatan Fransız çemberini yarmış ve Antep’e girmiştir. Karargâh olarak önce Bekirbey sonra Karagöz Camisi’ni kullanmıştır. Daha sonra adamlarının sayısı 150’yi bulur. Bu arada Antep cezaevinin kapılarını açtırır, hükümlülerin ellerine silah verir ve çetesine yeni gönüllüler katar.
Elmalı cephesinde Birinci ve İkinci Ağcakoyunlu cepheleri, İkizkuyu cephesi, Nizip yolu savaşları, Mağarabaşı savaşları ve Kurbanbaba savaşına katılan Karayılan, İkizkuyu cephesinde Fransız katar kolunu perişan etmiş, Fransız kumandan Norman kolundan yaralanarak Halep’e kaçmıştır. Norman’ın hanımı ise Karayılan’a esir düşmüştür. Hanım iki ay çetelerle birlikte kalmış, mütarekeden sonra başkarakolun orada Norman’a teslim edilmiştir.
Antep’in Fransızlar’a teslim olmasından sonra, Fransızlar yardım dağıtırken çete üyeleri yardım almaya gelmezler. Norman’ın hanımı bizzat ismen onları çağırtarak kocası Norman’a “Ne istiyorlarsa onlara fazlasıyla ver. Onlar bana dokunmadılar, iki ay boyunca bana bir hanımefendi gibi baktılar” deyince Norman çete üyelerine ne istediklerini sorar. Onlar da, “Silah ve mermi istiyoruz” derler. Bunun üzerine “Silah ve mermiyi ne yapacaksınız?” diye sorulunca, “Size sıkacağız” derler.
Karayılan 24 Mayıs 1920 sabahı kalkar, her zaman olduğu gibi beyaz elbisesini giyer, sabah namazını kıldıktan sonra kamçısını ve gümüş saplı kamasını Karagöz Camii imamı Mehmet Ömer’e teslim eder, “Hocam, ben cepheden dönersem emanetimi geri verirsin. Şehit olursam bunları köydeki kızım Selvi’ye verirsin” der.
İşte o gün, Sarımsak Tepe’de (Şıhın Dağı) zorlu bir savaştan sonra düşman kaçmaya başlayınca sevinerek mevzi değiştirmek için ayağa kalkan Karayılan, Hayri Efendi’nin bağının çitinin üzerinden geçerken, talihsiz bir kurşun göğsünü parçalamıştır. O gün kendisi ile birlikte 19 arkadaşı daha şehit olmuştur.
Antep halkı Karayılan’ın ölümünden sonra şu ağıtı yakmıştır:
Karayılan der ki gelin oturak
Kilis yollarından kelle getirek
Fransız adını bütün batırak
Vurun Antepliler namus günüdür
Vurun çetelerim namus günüdür
Atına binmiş de elinde dizgin
Girdiği cephede hiç olmaz bozgun
Çeteler içinde Yılanım azgın
Vurun Antepliler namus günüdür
Vurun çetelerim namus günüdür.
(Mehmet Demir Atmalı, “Gaziantep Savunmasında Destanlaşan Karayılan”, http://www.yardimx.com/turkce-indir/molla-mehmet-karayilan-2.html; http://www.pazarcik.gov.tr/tarihi.asp; http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=3011)
Kızının ağzından Karayılan’ın gerçek hikayesi
Bugünlerde insanları ekranlara bağlayan bir hadise var: Karayılan dizisi. atv’nin bu çok izlenen yeni dizisi, Kurtuluş Savaşı sırasında Antep halkının bir aşiret reisi önderliğinde Fransız işgaline karşı direnişini anlatıyor. Artık tarih kitaplarında didaktik bir ders olarak yerleşen Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanan Gaziantep Savunması, bugün din, dil, etnik farklar yüzünden birbirini yiyen insanlara yaklaşık 90 yıl önceden çok güzel bir cevap veriyor. Bu cevabı verenler vatan ve özgürlük tutkusundan başka doğru bilmeyen, Türkler’in, Ermeniler’in ve Kürtler’in yaşadığı bir bölgenin çocuklarıydı. Bütün yokluklar ve imkânsızlıklar içinde hiçbir yerden yardım almadan Birinci Dünya Savaşı galibi Fransız ordusuna karşı eşi benzeri az görünen bir şehir savaşı verdiler. Fransız ordusuyla şehirlerini geri almak için 11 ay bütün gücüyle savaşan, o günlerin deyimiyle Ayıntap (Antep) halkı sadece kendi şehirlerini değil, dilden dile yayılan kahramanlıklarıyla da tüm Güneydoğu Anadolu’yu bir istiladan kurtarmış oldu. Gaziantep Savunması’nda hayatını kaybeden 6317 sivilden ilk akla gelense daha çok “Karayılan” lakaplı Molla Mehmet oldu.
Yeni Aktüel Dergisi Molla Mehmet’in 88 yaşındakı kızını Kahramanmaraş’ın Pazarcık İlçesi Höcüklü Köyü Elifli mezrasında bularak görüştü. İşte Selvi Sevimli’nin ağzından Karayılan’ın gerçek hikayesi:
“Babam Molla Mehmet Birinci Dünya Harbi’nde Rus Cephesi’nde savaşmış, adı batası Sarıkamış’tan sağ gelmiş. Ayağından yaralanmış. O zaman Erzurum hastanesine taşımışlar, sonra da Malatya’ya hastaneye getirmişler. İyileşince de ‘Savaş bitti, git evine’ demişler. Geri dönünce babamı aşiretin başına geçirmişler. Karayılan için ‘çoban idi’, ‘ırgat idi’ derler ama babam Kabalar aşireti reisidir. Ayıntap’a düşman geldiğini duyunca bütün malını satıp silah almış.”
Selvi kadının anlattığına göre Karayılan hayvan sürüleri bulunan ve etrafına göre zengin sayılan bir ailenin çocuğuymuş. Bahar ve yaz aylarında Adıyaman ve Maraş yaylalarında kışın ise Antep’in 45 km kadar kuzeyinde konaklayan bir aşiretin reisiymiş. Ermeni eşkiyasının babasını öldürdüğünde 16 yaşında bir delikanlıymış. Yaylalarda sürülerini otlatırken, bir çok eşkiyayla karşılaşmış. Bu durum onun az zamanda usta bir silahşor olarak yetişmesine sağlamış. Savaştan gledikten sonra düşman kuvvetlerinin Antepe girdiğini gören Karayılan bütün alını bu yolda harcamaktan çekinmemiş.
Selvi kadın şöyle devam ediyor:
“O zaman hükümet zayıf idi. Bize hükümet bakamadı. Babam baktı. Koyunlarımızı satarmış, öközleri satarmış, sana diyeyim ekinimizi çubuğumuzu satarmış, katır yükleriyle silah satıp Fransız’a karşı çeteleri silahla donatmış. Malını satmasına ailesinden karşı çıkanlar olmuş. ‘Sen aklını mı yitirdi? Bu kadar hayvanı, malı satıp sen nereye gidiyorsun’ diyen anasına Karayılan, ‘Ana Rus’un, Ermeni’nin yaptıklarını görseydin, şimdi sen de durmaz giderdin’ dermiş.
“Bana yardım etmek için geldiler buralara. ‘Sana aylık bağlayacağız’ dediler ama istemedim. Etme dedim bana yardım. Allah’a şükür benim yardıma ihtiyacım yok. Şimdilerde çok lafımı ediyorlar ama aslında babamı pek sevmediler. Ben anlatınca hep dediler ki senin baban Kürt idi. Molla Mehmet Karayılan Kürt idi; ben de Kürt’üm. Ne yapayım, inkar mı edeyim! Atatürk, Kazım Karabekir Paşa’yla düşmanı Antep’e sokma diye telgrafla haber etmiş Karayılan’a, Sarımsak Tepe’de istihkam yapmışlar, kendi oradan gâvura hücum ediyor. Ayağa kalkınca vurulmuş göğsünden. Askerine ‘Kaçman yiğitlerim, vurun namus gidiyor, Antep gidiyor’ diye bağırıp askerini kaçırmamış. Sonra diyorlar ki senin baban Kürt idi. Kürt’ü Türk’ü mü olur, bu toprağın sahibiyiz biz.”