Teke Mustafa Gaziantep şehrinin (Yazıcık) semtinden bir hikâyecidir. Yazıcık semti Gaziantep in kenar mahallelerini içine alan bir semttir. Burada [Yazıcık kahvesi] denen bir eski kahve var. Bundan yüz yıl evvel yaşamış olan bu Antep in bu ünlü öykücüsü Teke Mustafa, her sene kış geceleri bu kahvede Köroğlu hikâyesi söylerdi. Antep’in her semtinden hikâye meraklıları, kışta kıyamette bu kahveye akın ederlerdi. Kahve iğne atsan yere düşmez tıklım tıklım dolardı.
Çünkü o zaman şehirde saz yok, sinema yok, başka eğlence yoktu. Yalnız başka semtlerde kahvelerde hikâyeciler ve karagöz oynatanlar vardı. Antepliler’in nadir eğlencelerinden biriydi. Teke Mustafa’nın bir özelliği de hikâyesine başlamadan önce kendi uydurması bir hikâye anlatmasıydı. Bu adam çok fakirdi. Yalnız kışın öykücülükten kazandığı ile geçinirdi. Bir defa fakirliğine dair bir hikâyesini dinleyelim.
Bir gün fakirliğin elinden kurtulmak için başımı alıp diyar diyar gitmek üzere Antep’ten çıktım. Az gittim uz gittim İskenderun’a vardım. Oradan vapura binip İstanbul’a kaçacaktım ki bizim baba dostu fukaralık, benden evvel İskenderun’a gelmiş. Benden evvel vapura binecek, beni bekliyor. Bunu görünce cinim tepeme çıktı. Hemen yakasından kaptım. Ocağı batasıca beni burada da mı buldun diye denize fırlatacağım, bu sırada yalvarmaya başladı.
-Aaaman, dedi, ben on sekiz göbekten beri sizin kapınızın kuluyum. Sizinle çok tuz ekmeğim var, ne olur bana kıyma, beni denize atma, kıyma bana Mustafa ağa. Tuz ekmek samanı mı oldu. Ben senin soyuna sopuna da kıyamete kadar hizmet edeceğim. Allahı’nı seversen yakamı bırak. Böyle bir baba dostunun canına kıymak bana ağır geldi. Şimdi onunla can ciğer dostuz ve böyle yaşayıp gideceğiz.
Mektep medrese görmemiş bu hikâyecinin muhayyilesi her gece böyle bir espri yaratır ve hikâyesine başlamadan önce kahve cama tini kahkahaya boğardı.