İki gün evel, bâ bi hal oldu. Başım birden bire dutmadı. Sahaklarım, zonk zonk zonkladı.
N’edeceğmi n’işleyceğmi şaşırdım. Derken anam geldi. “Aman oğlum sâ nazar değmiş, bi gurşun atıym da geçsin” dedi. Demir gaşşee eline aldı. içine bi dene gurşun goydu. Sona da mangal da hı ataşın üsdünde godu, bekledi, eyice eritdi. Söna başımın üsdüne bi battanıya örtdü. Bi eline halbırı aldı. Ortasına su dolu bi tas goydu. “Elim benim elim deel. Aşe Fatma anamın eli” diyerek, demir gaşıkdahı erimiş gurşunu başımıg üstünde hızlıca, tasdahı suyun içine atdı. Birden bire caaz dey bir ses çıktı. Soonamıya anam elini suyun içine sohuğ, gurşunu çıhartdı. “Bee yıraa ola, gördööz mü anam, nası nazar edmişler! Şu gözlere bak; faldaşı kimi, şu oklara bak; mızırak kimi, Ganları içige ahasıcalar, efin tefin olasıcalar, ayın buyun olasıcalar”deye söylene söylene yeeteden gurşunu demir gaşşeen içine goydu tekrar eritmeğe başladı. Eyice eridee kimi gene başımın üsdüne battanıyayı örtdük, anam gene “El benim elim deel Ase Fatma anamın eli” deyerek yeeden gurşunu suyun içine caaz dey atdı. Sona gene suyun içinden gurşunu aldı, Bu nâal: “gözlerin gücçüldöönü, oklarin da gırıldeenı” söyledi. Bu böyle üç dâfa tekrarlandı. Sonunda gurşunun küllü suyunu ellerime, yüzüme çaldı. Sona da süyüğe çıhıp, sokaan gurnasına dorgu suyu yere serpmemi söyledi. Ben de aynı dedee kimi suyu süyükden, sokaan köşesine serptim. Arhama bakmadan da gerisin geriye geldim. Amma bu işler yapılırken ben de heç baihı, maihı, zonklama, monklama galmadı. O gündür, bu gündür, benim böyle, başım maşım argırsa hemene anama bi gurşun dökdürürüm olur biter!
Yazan: Doktor Kazım Erkent