“Ağız yediğini ister,g.t geydiğini”.
Bizim ağzımız da g.tümüzde garibandı. Oğlum gününün kıymetini bilmelisin! Bizden evvelkiler daha çok çekmiş. Şimdi siz yağ içinde böreksiniz. Yahu en azından ayakkabınıza su geçmiyor. Gak deyince et, guk deyince süt. Balı böreği burnunuzla yitiyorsun. Peynirli, sucuklu sandavicin yanında bir tabak pendir yiyorsun. Öğleyne lahmacun, akşama kebap. Üstüne kaymaklı künefe. Ulan evvel Antepsporlularla dalga geçilirdi “Aboo lahmacunun içine kuşbaşı çekip yiylermiş” diye Evdeki sufrada, ortaya bir cıvık bir pilav konulur. Herkes aynı kaptan yerdi. Böökce bir tasa ayran yapılır, ayran kaşığıyla içilir. Öyle hüüp diye bardak başa dikilmezdi. Yemek yenirken az konuşulur, büyüğün başlaması beklenirdi. Ne böök kaldı ne güccük. Peyniri dürüm edilir. Tamamı bir ağızda hiç yenmezdi. Çay eline geçerse azıcık hüpürdetir de lokmanı yumuşatır, yutardın. Öyle çocuk çarşıda yemek yiyecek, lokantaya oturacak mümkün mü? Cebimizde lokanta parası nerde ?Analarımız okuldan gelince ya ekmeğe salça sürer, üstüne azıcık nane serpeler, hele içine bir kırık topaç bulursan Nabi Efendisin. Okul harçlığınla bir gazozla bir küncülü kahke alabilirsen okulun zengini sensin. İki kişi birleş gazozu, kahgeyi pölüş neyine yetmez. Siyah önlük ,beyaz yaka naylon çizme; al sana okul kıyafeti. Hele o yakadan çektiğimiz. Evvel kolalanırdı. Pazartesi Salı tamam, ondan sonra cumartesine kadar ağzı, gözü bir yana gider. Sonra naylon yaka çıktı ama o da boynumuzu kertti. Terzi gömlek dikerken yedek yaka verir. Terzinin kapısında “yaka değiştirirlir ” yazar. Paltonun içi dişına çevrilir. Kumaş alırken içi dışına çevrilebilir diye konuşulur. Bir adam tarif ederken boz paltolu hıra bir herif dersen şaşmaz. Sahrede öğleyne yağlı köfte akşama dolma. Öyle her sahrede çeşit, çeşit kebaplar ,Allah yokluk vermiye. Ağız yediğini istermiş, göt giydiğini. Bizim ağzımız da götümüzde garibandı .Donlar eski pazenden, kahge bezinden dikilir ve don lastiği denen yuvarlak bir lastik uçkur evine geçirilirdi. Kışın naylon çizme ,yazın çarık. Çizmenin goncu çopaptan yukarıda olur, ayağına sürter, kıpkırmızı olur, sırım sırım sızlar. Yazın çorapsız çarıkla gezersin, çarığın resmi ayağına çıkar. Ayakkabı nerdee, Hüseyin Paşa Camı’sının yanında bir sandalcı dükkanı vardı, yani deriden yapılmış çarık, her adam alamaz, giyemez. Ayakkabı bayramda alınır, bayrama kadar giyilmez, yastığın altında beraber yatardık. Yok öyle :”Aman oğlum şunu ye,şunu iç. Tamam yavrum, dur yavrum”. Kulağının tözüne sillemey yiyince gözünden ataş çıkardı. Yazı yaz gibi, kışı kış gibi yaşardık. Yazın yanar, kışın donardık. Hasta olduğumuzda anamız yaanımıza vickıs çalar, üstüne bir kağıt. Yat bakalım. Şemsiyeli çukulata rüyalarımıza girer, hele melhem gibi tüplü bir çukulata var dı ki bakkalın rafında zor görürdük.