Halil Zelzele anlatıyor:
Perapalas Oteli’nin sahibi Hasan Süzer, yakın arkadaşımdır. Antep’e gelmişti, bana,
-“Önce Malatya’ya gidelim, oradan da Istanbul’a geçeriz. Bizim otelde dört beş gün kalır dinlenirsin, hem de beraber oluruz” dedi.
İki tepsi baklava yaptırdım, bir şişe viski aldım,Malatya’ya gittik. Baklava tepsilerinden birisini Malatya’da arkadaşımız Fahri Bey’e ikram ettim.
İki gün kaldık, uçakla Istanbul’a hareket ettik. Uçakta Hasan Süzer’le hanımı yan tarafimdaki koltuklarda oturuyorlardı. Hostesin birisi yanımdan geçerken, kolundan tutup durdurdum. Hasan Süzer’i işaret ettim,
-“Şu yan tarafta oturan adama dikkat edin, Elâzığ Tımarhanesi’nden yeni çıktı, her an bir şey yapabilir. Tetikte olun, suratına iyi bakarsanız anlarsınız” dedim.
– “Yoo öyle mi?” diyerek telâşla gitti. Öbür hostes arkadaşlarına da anlattı. Üç hostes Hasan Süzer’in etrafında dolaşmaya başladılar, rahatsız edercesine ona bakıyorlardı.
Durum Hasan Süzer’in de dikkatini çekmiş birisine
-“Bir şey mi var, ne bakıp duruyor-sunuz?” dedi.
Hostes de,
– “Bir şey yok beyefendi, rahatınıza bakın” diye onu teskin etti.
Hasan Süzer, bu sefer bana döndü,
-“Ne oldu? Bunlar niye böyle etrafımda dönüp duruyorlar?” dedi.
– “Başın belada oğlum; seni eroin götürüyor diye ihbar etmişler, uçaktan inince paketleyecekler” dedim.
Sapsarı oldu, bir an sessiz kaldı, sonra, hosteslere işaret edip yanına çağırdı
-“Kızım, kim söyledi benim eroin kaçakçısı oduğumu?” dedi.
Hostes,
-“Ne eroini beyefendi, o da nerden çıktı?” deyince yanımda duranın koluna gene dürttüm,
– “Size söylemedim mi? Bak kriz geliyor. Olay çıkaracak” dedim.
Hostes, pilot kabinine koşarak gitti. Kaptan pilota durumu anlatmış olmalı, pilot telâşla geldi,
– “Kim, hangisi?” diye sordu. Kız da Hasan Süzer’i gösterdi. Kaptan baktı,
-“Merhaba Hasan Bey” dedi, meğer tanıyormuş. THY mensupları, Hasan’ın Malatya’daki otelinde kalırlarmış.
– “Hasan Bey nasılsınız, bir yolcu, sizi deli diye hosteslere göstermiş. Kızlar o yüzden korkmuş. Kusura bakmayın” deyince, Hasan başını bana çevirdi, -“Bunu şu alçaktan başka kimse yapmamıştır” dedi.
Uçakta bir şamatadır gitti.
Istanbul’da Perapalas’a geldik.
Çantamla, baklava tepsisini ve viskiyi odama çıkarıp, aşağı indim. Eski Milli Birlik Komitesi üyesi Irfan Solmazer ile Mersin’de nakliyatçılık yapan hemşerimiz ve arkadaşım Ihsan Akıncıgil de oradaydı. Oturduk, sohbet ettik. Kalktım, Istanbul’daki avukat hanıma telefon ettim, kendisine Antep’ten baklava ile viski getirdiğimi, yarın otele uğrayıp almasını söyledim.
Sabahleyin gelip aldı. Ertesi gün akşam da telefon etti, tepside hamur bulunduğunu, misafirlerine ikram etmek istediği viskinin de çay suyu olduğunu söyledi,
– “Benimle dalga mı geçiyorsun, ayıp değil mi?” diye fırça da attı.
Işi, önce anlamadım, hamur derken baklavanın iyi pişmediğini imâ ediyor sandım,
-“Isıt da ye” dedim.
Viskinin çay suyu olmasına da aklım ermedi. Çünkü Antep’te belli yerden almıştım. Onları getirmesini söyledim. Antep’e, baklavayı aldığım Burhan İnal’a telefon ettim. Acaba kalfaları, dükkanı mı baltalıyordu, kasıtlı mı yapmışlardı? Burhan Inal, baklavaya kıvamı kendi eliyle gezdirdiğini, öyle bir şey olamayacağını, yemin billah izah etti.
Irfan Solmazer’le Ihsan Akıncıgil ve Hasan Süzer’in oturdukları masaya geldim. Ben anlatırken, onlar gülüşüp duruyorlardı. Baklava tepsisiyle viski şişesi geldi. Hakikaten tepside bildiğimiz çig hamur vardı, viski şişesi de çay renginde bir sıvıyla doluydu. Hamuru bir kutuya aldırdım, viski şişesini de odaya çıkardım.
Hasan Süzer’le Ihsan Akıncıgil,
-“Sana böyle bir şeyi nasıl yaparlar? Ayıp değil mi?”
diye beni boyuna tahrik ediyorlardı. Hamurla çay suyunu Antep’e getirdim. Burhan Inal’ın yanına gittim, kutudaki hamuru önüne bıraktım. Adam şaştı kaldı. Dükkanında böyle bir şey olmayacağını, yemin ederek tekrar tekrar söyledi.
Viskiyi aldığım yere gittim. o adam da dükkanında kesinlikle öyle alavere dalavere olmayacağına beni inandirdı.
Otele döndüm, bu işin nasıl olduğunu düşünmeye başladım. Çok rahatsızdım. Hasan Süzer’le Ihsan Akıncıgil böyle bir şey yapabilirler mi ihtimali üzerinde kafa yormaya başladım. Olabilirdi. Bu iş Perapalas’ın restoranında tezgahlanmış olabilirdi. Çünkü, restoranda hamur işleri de vardı.
Mersin’e Ihsan Akıncıgil’e telefon açıp doğrudan hücuma geçtim.
-“Bana niye bunu yaptın, utanmadın mı?” deyince,
-“Benim yaptığımı kim söyledi” dedi,
-“Hasan söyledi” cevabını verdim,
-“Yok Zelzele. Baklavayı değiştiren de, viski şişesini boşaltıp, çay suyu dolduran da vallahi kendisi, hatta irfan Solmazer’le ben karşı çıktık, hediye edeceği hanımdan ayıp olur, yapma dedik. Bize, uçakta kendisini hosteslere deli, eroin kaçakçısı diye tanıttığını, yolculara rezil ettiğini, senden intikam alacağını söyledi” dedi. Sonra Hasan Süzer’i aradım. Ağzıma geleni söyledim. Güldü, “Delinin, eroin kaçakçısının intikamı böyle olur. Beğenmedin mi?” dedi. Birbirimize kızamadık ama, avukat hanım bana çok kızmıştı.